ARA ÖZALTIN - ŞİİRLER -
  GEZİ ANILARI
 

 

W. SAROYAN'LA ANILAR

Bitlis'e doğru çıktığımız yolculuğun ilk durağı olan Bolu'da, otelin restoranında yediğimiz yemekte bize servis yapan garson Mehmet  yemek bitince yemek listesini getirdi ve listenin üzerine Saroyan'ın imzasını rica etti. Şaşırmıştık. Saroyan'ı nasıl tanıdığını sorduk. Gazetelerde Saroyan'ın palabıyıklı ve geniş şapkalı resmini görmüş, biz içeri girer girmez hemen tanımış.

Erzurum’da , otelde yaptığımız sohbette,Saroyan, haraket ettiğimiz ilk günü hatırlıyarak birden - Ara dedi Bolu'daki otel restoranında yediğimiz yemekte bize hizmet eden garson Ahmet, yiğit bir delikanlı idi - dedi. Hafızasına hayranlık hatta biraz da kıskançlık duymuştum. 

Van'da birotel restoranında akşam yemeği  yediğimiz gün TÜRK - AMERİKAN gerginliği yaşanıyordu. 0 sıralarda Johson'un İnönü'ye yazdiğı mektup ve İnönü'nün o mektuba vermiş olduğu cevap kamu oyunda büyük tepki yaratmştı. Restoranda Fikret Otyam dahil masamız kalabalıktı . İleride bir masada bir gurup -sonradan öğrendik TIR kamyonu şoförleri imişler yemek yiyip rakı içiyorlardı-. İçlerinden biri Saroyan'ı gazete resimlerinden tanımış, Amerikalı yazar Willam Saroyan olduğunu biliyordu-. Zaman ilerledikçe ortam yavaş yavaş ısınıyordu. Genç şoförlerden biri, arasıra ayağa kalkıyor, bizim masaya dönüyor,elindeki rakı kadehini kaldırıp, Amerikay'a Johnson'a küfürler yağdıryordu. Saroyan, Ara bu arkadaş bir şeyler söylüyor fakat ben hiçbir şey anlıyamıyorum. Bu söylenenleri çevirmeni rica edeceğim,diyor. 0 anda hiç tereddüt etmeden Amerikan - Türk dostluğu için kadeh kaldırdığını söylüyorum. Seviniyor. Bir süre geçiyor aynı genç,bizim masadan herhangi bir tepki almayınca tekrar ayağa kalkıp küfürlerine devam ediyor. Saroyan gencin yüzüne bakıyor. Gencin yüz çizgilerinde, yumuşaklık, sevgi ve dostluk ifadelerinin bulunmadığını aksine yüzündeki hırçın, kavgacı, mütecaviz ifadeyi seziyor. Ara sen bana bu kişinin söylediklerini,üzülmemem için her halde yanIış aktardın, bu gencin yüzündeki ifadeler bir nefreti açıklıyor bunu duyumsuyorum. Küfürler devam ediyordu.

Olay başka bir şekil alabilirdi. Masadan ayrılıp restoran sahibine gittim. Olayı açıkladım. Şu anda ünlü bir amerikalı yazar Türkiye'de misafir olarak bulunuyor. Fakat görüyorum her an vahim bir olay meydana gelebilir. Rica etsem arkadaşların masasına gidip, onları sakinleştirmeniz mümkün olabilir mi dedim. Patron da çok üzüldü. İzledim , onların masasına gitti. Masadakiler belli ki o restoranın müdavimleri idiler . Uzun bir tartışma sürdü aralarında. Diğer masalardan herkes, yüksek sesle devam eden bu konuşmaları merakla dinliyorlardı. Patron ayrılıp bürosuna yöneldi. Ben de tekrar yanına gittim. Üzgündü,bana dönerek, onlardan bu davranışlarının ülkemizin misafirperverlik geleneklerine ters düştüğünü anlattım ve susmalarını rica ettim ve şayet bu kişiyi görmek sizi rahatsız ediyorsa bu geceki yemeği burada bitirmelerini önerdim. Ancak onlar inatla,hayır biz masamızı terketmiyeceğiz şeklinde cevap verdiler,dedi.

Benim için artık yapılacak iki şey kalmıştı. Ya karakoldan güvenlik kuvvetlerini davet ederek vuku bulacak bir olayı önlemek, hakaret dolu yeni bir konuşmayı engellemek veya Saroyan'a gerçeği anlatıp onu restoranın üstündeki o gece kalacağımız oteldeki odasına çıkarmak 
Ben ikinci şıkkı yeğledim. Böylece bir kargaşayı önlemiş olacaktım. Saroyan'ı ikna edip odasına çıktık. Cereyan eden olayı uzun uzun konuştuk sonunda sakinleşmişti. Konuşmanın sonunda olayın sosyal boyutunu da açıklayan şu mesajı da vermeği ihmal etmedi. Dünyadaki tüm Milletlerin ve Halk Topluluklarının yaşamın doğal akışı içinde birbirine karşı hiç bir husumet ve düşmanlığı yoktur. Devletleri yönetenlerin hatalı karar ve davranışları ,bu kardeşçe duyguları yok etmekte, evrensel barışa karşı en büyük cinayeti işlemektedirler. İyi geceler Saroyan deyip ayrıldık.

ÖLÜMÜN EŞİĞİNDEN DÖNÜŞ

Artık İstanbul'a dönüş rotasına geçilmişti. 1956 model Chevrolet arabamda Saroyan, Fikret Otyam ben ve bir arkadaş daha vardı.

Çok renkli bir sohbet ortamında, doğanın tüm kesitlerindeki güzelliklerini  geride bırakarak ilerliyorduk. Sohbette bir an,ikinci Dünya savaşınla ilişkin bir olaya değinmiştik. Konu PİCASSO'nun, çok değerli ,antimilitarist duygularla çizdiği Guernica adlı bir tablosu idi. Fikret Dünya savası öncesinde,ispanya iç savaşında,Cumhuriyetçilere karşı Franko kuvvetlerine yardıma koşan faşist Alman uçaklarının GUERNİCA kasabasını yerle bir ettiğinin resmiydi bu tablo.
Daha sonra, İkinci Dünya savaşında, Paris Alman orduları tarafından işgal edilmişti. Picasso Paris'te yaşıyordu. Paris işgal kuvvetleri komutanı Picasso'nun şöhretini duymuştu. Onu tanımak istemişti. Picasso bütün nefretine karşın bu ziyareti kabul etmek zorunda kalmıştı.
General , Picasso'nun bir resim müzesi izlemini veren evini dikkatle gezerken ani olarak bir tablonun önünde durmuştu. Tablonun altında Guernica yazılı idi. Gözlerini tablodan ayırmıyordu general. Sonra hiddet dolu bir ifade ile tabloyu göstererek Picasso'ya sordu "bunu. siz mi yaptınız Üstat " Picasso'nun cevabı çok ani olmuştu " Hayır Generalim bunu siz yaptınız "
Ben bu konuşmayı yaparken ikinci bir Guernica faciasına yaklaşmakta olduğunun tarkında bile değildim.
Aslında o anda keskin bir viraja girilmişti. Arabanın arka sağ tekerleğinin, yandaki uçurumun boşluğunda olduğunu hissetim. Ani bir refleks gaza basıp direksiyonu var kuvvetimle sola çevirdim. Yolun sol tarafındaki yamaca doğruldu araba. Arabayı durdurdum. Bütün yüzler sararmış ve herkes büyük bir şaşkınlık içinde idi. Şu var ki, kritik anı yaşarken, yanımdakilerden hiçbiri, kararımı etkileyecek bir panik ortamı yaratmamıştı.
Birkaç dakika hiç konuşmadan olduğumuz yerde kaldık. Saroyan büyük bir soğuk­kanlılıkla hepimize geçmiş olsun dedikten sonra " Ara sen artık bugün araba kul­lanma ben direksiyona geçiyorum " dedi.
0 anda, şöyle düşünmüştüm de, demek oluyordu ki, Paris'in işgalinden bunca yıl sonra,bir Alman General Guernica'nm çerçevesindeki ölülere dört can daha katmış olacaktı.
 
BABA OCAĞINDAN ALINACAK BİR AVUÇ TOPRAK HASRETİ .
 
Saroyan için bu seyahatinin ana amacı, baba ocağının yöresini tanımak ve baba ocağından alacağı bir avuç toprağı Amerika'daki evine taşımaktı. Aile Bitlis’li idi. Van’ı ziyaretten sonra Bitlis’e yöneldik. 0 dönemin Bitlis Belediye Başkanı Alişiroğlu ailesinden biri idi. Bitlis tarihi babası ve dedesi tarafından bütün ayrıntıları ile kendisine aktarılmıştı.
 
Şehir, ortasından geçen bir çay ile ikiye ayrılmıştı.Zamanında, bir yakasında Ermeniler diğer yakasında ise ağırlıklı olarak Kürtler ve Türkler yaşıyorlarmış. Ermenilerin yaşadığı binaların bazılarında, kapı cephe taşlarında bina sahibinin adları oyulmuş olarak halen duruyordu.
 
Şimdi bütün sorun Saroyan’ın ecdadının malikanesini bulmaktı. 0 dönemde aile, çevrede tanınmış bir aile imiş. Belediye Başkanının tüm çabalarına karşın yer tespit edilemedi. Yıkılıp yerine yenileri yapılmış binalar vardı. Saroyan sabır­sızlıkla bir sonuç bekliyordu. Konuşmalarından bu uzun yolculuğunun sonuçlarının sonuçsuz kaldığında büyük bir mutsuzluk yaşıyacağını hissediyordum. Böyle ruhsal bir çöküntüye yer vermemek benim için artık bir emir idi.
Başkanla son bir görüşme yaptım. Vardığımız karar şu idi. 0 yakada yıkılmış ve yerine yenisi yapılmamış bir arsa bulup Saroyan’a müjdeyi verecektik. Senaryo aynen uygulandı. Saroyan hic bir şüphe duymadan büyük bir sevinç içinde baba ocağı toprağından bir miktar alıp bir kâğıda sardı. O anda, evi ile buluşmuş olmanın mutluluğu okunuyordu gözlerinde .


 
 
 
 
  Bugün 6 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol